Sabah kalkınca zam yağmuruyla karşılaştım. Gözlerime inanamadım. Bu sıcakta içimiz kavruldu.
Sabah kalkınca zam yağmuruyla karşılaştım. Gözlerime inanamadım. Bu sıcakta içimiz kavruldu. Kendime geldikten sonra galiba biz ekonomiyi düzeltmek için zamdan başka bir seçeneğimiz veya ekonomik programımız yok diye düşündüm. Görüntüde onu gösteriyor ya derken. Mehmet Hocanın mesajı geldi;
Orhan selam sana
Ne dersin şu zamlara
Hadi keyifle kullan istediğin akaryakıtı
Çalıştırabiliyorsan eğer arabayı.
O anda şaşırdım. Sanki zamları ben yapmışım. Ama itiraz edemedim. Çünkü adam haklı. İştahım kaçmıştı ama kahvaltı zamanıydı. Kahvaltı hazırlığı derken, hanım eksiklikler listesini elime sıkıştırdı. listeyi görünce şaşırdım. Bu kadar malzeme eksiğimiz mi var dedim.
Evet, bütün ihtiyaçlarımızı maaş alınca karşılıyoruz biliyorsun.
Sende maaşı aldın. Eksiklikleri alman lazım. Yoksa dolap tam takır demez mi ?
Maaşı almadan eritti zamlar diyemedim. Kalktım çaresiz meşhur marketlerden birine gittim. İçeri girince sepete ihtiyaçlarımızı koymaya çalışırken içerden bir ses geldi.
Abi sayımdayız satışımız yok dedi.
Neden kardeşim dedim. Biraz dilleşmeye çalıştım.
O da abi zam geldi duymadınız deyince !
Bende jeton düştü.
Eeee geldiyse geldi n’olmuş yani.
Yabancı olduğumuz şey de değil.
Görevli abi fiyat farklarını yansıtmamız lazım. Bize bu şekilde talimat verildi. Yani eşyalar zamlı fiyatlarla ancak satılabilir. Bunun içinde başka yere bakın. Şu anda satışımız yok dedi ve anlayış istedi benden.
Anlaşılan akaryakıta gelen zam bütün ürünlere yansıtılmıştı.
Sonra emir kulu kardeşimize hak vererek oradan ayrıldım.
Marketten düşünceli bir şekilde çıkınca bizim komşu emekli Hasan amca seslendi. Hayırdır Orhan bey kardeşim çok düşüncelisin diye sordu. Kısaca durumu anlatınca haklısın dedi ve hemen o anda bana bir görev verdi.
Yeğen rica etsem maaşıma ne kadar zam geldi hesaplayabilir misin demez mi?
Tabi ki amca dedim. Ne kadar maaş alıyorsun diye sordum.
Utana sıkıla sekiz bin iki yüz lira dedi. Hesapladım yüzde yirmi beş üstüne koydum. Yeni zamla birlikte on bin iki yüz elli dedim.
Birden neee ? Ben nasıl geçineceğim demez mi ?
Valla bilmiyorum ama mahcup bir şekilde Allah büyüktür dedim.
Hasan amca; Allah büyük olmasına büyüktür ama bu fahiş zamları da Allah mı yapıyor deyiverince ?
Galiba dedim.
Yeğen sen iyi misin demez mi ?
İyiyim amca dedim. Geçen Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Kurulu böyle bir fetva vermişti.
Zamları Allah yapıyor diye.
Bunu duyan Hasan amca beddua etmeye başladı. Ona göre suçlu bulunmuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva İşleri Kurulu.
Kısa bir sessizlikten sonra Hasan Amcaya Ömer Hayyam’ın meşhur şu dörtlüğünü okudum.
“Yaşamanı akla uydurman gerekir,
Ama bilmezsen akla uygun olan nedir;
Bereket eli çabuktur Zaman Usta’nın,
Başına vura vura sana da öğretir.”
Bu dörtlükten sonra Hasan amca bana ne diyorsun der gibi baktı. Bende müsaade isteyerek yanından ayrıldım.
Tam eve doğru gidiyordum ki bizim site yönetiminde asgari ücretle çalışan Yılmaz’a denk geldim. Fırsat buldukça Yılmaz kardeşimle sohbet ederiz. Yılmazın bana ilk sorusu;
Abi asgari ücret kaç lira oldu. On bir bin dört yüz iki lira dedim.
Çok vermişler dedi.
Memnunsan sorun yok dedim.
Yılmaz, ne memnuniyeti abi. Açlık sınırı dediler. Ondan bile haberleri yok.
Bari onu demesinler ?
Bende onlara sormak lazım diye cevap verdim.
Yılmaz dertliydi. Hazır beni bulmuşken soru üstüne soru soruyordu.
Sahi abi bu asgari ücreti tayin edenler hayatlarında hiç yokluk yaşamışlar mı?
Çaresizlik nedir bilmiş ve görmüşler mi ?
Bilmiyorum sanmam dedim.
O zaman bize gelince niye iki yüz üç yüz lira eksik vermek için kırk dereden su getirirler. Kendilerine de oldukça cömerttirler.
Bunu da onlara sormalı . Olan olmuş artık. Hayırlısı dedim.
Ne hayırlısı abi ya. Hayır bunun neresinde. Çocuklarımdan utanacak duruma geldim. Eve gitmek istemiyorum artık. Sabah akşam çalışıyorum. Yine yetiştiremiyorum. Gözlerinden bir iki yaş aktı. Bu arada kimse görmesin diye de hemen siliverdi. Onu sakinleştirmek için;
İmtihan dünyası işte kardeşim.
Kiminin yemeği vardır. Çöpe döktükleri
Kiminin bomboş tencereleri.
Kiminin kirada sekiz on tane evi. Kiminin de yok başını sokacak yeri
Dünya bu işte
Kimine gül bahçesi;
Kimine yangın yeri
Kısacası hayatımızın özeti.
Dedikten sonra Yılmaz garip garip yüzüme baktı. Orhan abi de keçileri kaçırdı galiba der gibi yolcu etti beni. Ama Yılmaz ve onun gibilerinin çilesi bitecek gibi değildi. Ne yazık ki o da bunun farkındaydı. Ama yapılabilecek bir şey de yoktu.
Sonuç olarak günden güne tükendiğimiz ve adına yaşamak dediğimiz bu dünyada, bulunduğunuz ve bastığınız her yerde sırf menfaat uğruna vicdan askıya alınmışsa eğer; Demek ki her yerde insanlığa tuzak kurulmuştur. Yoksa bu kadar masum insanın perişanlığının izahı yoktur. Ama ben yine de umudumu diri tutarak;
Nasip anda
Umut yarında
Allah yanımızda olsun diyerek yazıma son veriyor. Bütün umutlarınızın gerçekleştiği sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyor. Saygılar sunuyorum.