Bu dünyaya gelen her canlının adil ve aydınlıkta yaşama hakkını vermişse Yaradan, kim alabilir?
Bu dünyaya gelen her canlının adil ve aydınlıkta yaşama hakkını vermişse Yaradan, kim alabilir?
Hak edilenin alınması veya kişinin hak ettiğini elde etmesi ise adalet, bulunduğumuz duruma bir göz atmak gerek.
Aslında adaletle ilgili yazılacak ve çizilecek çok şey var. Aklıma geldi bir defa, okyanusta bir damlanın bir parçası da olsa yazmak gerek.
Zulme uğramış birini gördüğümde yada hakkı verilmemiş bir mazluma denk geldiğimde Hazreti Ömer’i hatırlarım.
Adalet uğruna neyi yapmazdı…derken, bir kıssa, değinmeden geçemiyecem.
Hazreti Ömer Medine’de halife.. Amr Bin As Mısır’da vali…
Mısır valisi Amr Bin As, aldığı bir kararla kentte bulunan bir camiyi genişletmek ister.
Caminin etrafındaki bütün arsa sahipleriyle görüşmeler yapılır. Herkes kabul eder, ama caminin diğer tarafında arsası bulunan bir yahudi, arsasını vermek veya satmak istemez. Bu durum Mısır valisi Amr Bin As’a iletilir.
Vali, arsa değerinin iki katının verilmesini söylese de, yahudi arsasını yine satmak istemez.
Bunun üzerine Mısır valisi Amr Bin As, yahudiye arsa değerinin beş katınının verilmesini ve arsanın alınmasını emreder.
Hiçbir şekilde arsasını satmak istemeyen Yahudi, bu durum karşısında çaresiz kalarak kara kara düşünmeye başlar. Tam umudun bittiği anda bir müslümanın nasihatı ile yahudi, Hazreti Ömer’e doğru Medine’nin yolunu tutar.
“Koca halife senimi dineleyecek, elbette valisini dinler, halife ile görüşmek için seni saraya bile almazlar” diye söylene söylene günler süren yolculuktan sonra yahudi, Medine’ye varır.
Halifenin yerini sorar, normal bir ev gibi halifenin yeri kapı açıktır herkes görüşe biliyor. Yahudi, gider bakar halifeyi yerinde bulamaz. Tekrar sorunca “ağacın altında dinleniyor “ cevabnı alır. Yahudi ağaca yaklaşınca Halife, “yabancı buyrun bir şey mi istiyorsun?” diye yanına çağırır.
Yahudi, bir derdim var deyip durumu Hazreti Ömer’e anlatır.
Halife Hazreti Ömer, “öyle mi” ? deyip, oradakilere“bana yazacak bir şey getirin” der.
Yazacak kağıt filan bulamazlar. Halife, bir kemik parçasına bir şey yazar ve yahudiye “al bunu ve git valiye ver diyerek” onu uğurlar.
Yahudi yine aynı şekilde kara kara düşünerek uzun bir yolculuktan sonra Mısır’a varır. Ve kendisiyle alay edildiğini sanarak, o kemiğe yazılan yazıyı evin bir köşesine atar.
Aradan birkaç gün geçince… Yahudi kendisini medineye gitmesi için nasihatte bulunan müslüman ile karşlaşır.
Müslüman, gittin mi halifeye ne oldu diye sorunca..yahudi “benimle alay edildi, üstelik kemiğe bir şey çizdiler bana verip git bunu valiye ver dediler, vali kemiği ne yapsın” diye söyleyince…
Müslüman, “yazılanı git valiye ulaştır, Halifenin bir bildiği vadır, git ver bir şey kaybetmezsin” deyince… yahudi yazıyı attığı yerden alıp Mısır valisi Amr Bin As’a gider.
Vali yahudiyi tanır ve ne istiyorsun deye sordu ..”Medine’den geldim halife, bu yazıyı size vermemi söyledi.”
Vali “sen Halifeye mi gittin”
Yahudi “Evet”
Vali “ ver onu bakayım”
Vali o yazılan yazıyı görünce bir anda elleri titremeye başladı ve yüzü sarardı. Vali kendine geldiği gibi hemen askerlere emir verdi. “camiyi yıkın bu adamın arsasını verin”
Bu emri duyan yahudi hemen araya girdi ve “durun durun bir şey yıkmayın.. ey vali, ben bu yazıya pek önem vermedim, sizi bu hale sokan yazının ne olduğunu anlamadan bir şey yapmayın” deyince..
Vali, “ peki gel otur anlatayım”
Mısır Valisi Amr Bin As, yahudiye anlatmaya başladı..
“İslamiyet’ten önce ben ve şimdi Halife olan Ömer ile birikte İran’a gidip ticaret yapardık. İran topraklarında bir kervanhanda dinlenirken silahlı birkaç kişi bizim develeri ve yüklerimizi alıp gitti.
Biz sürekli oraya gittiğimiz için oradaki hancı bizi tanır ve bize develerimizi çalanların bir çete olduğunu söyleyerek bizi o bölgenin kralı olan Nuşirevan’a gitmemizi nasihat etti.
Kralın sarayına vardığımızda öncelikle bizi içeri almadılar..onların dilini bilmiyoruz…sanırım para istediğimizi zannettiler … elimize birkaç kuruş sıkıştırıp bizi geri gönderdiler.
Para istemediğimizi kralla görüşmek istediğimiz ifade etmeye çalıştık. Oradaki nöbettçi askerler bizi krala götürüp kendisiyle görüşmek istediğimizi söylediler. Kral bizi anlamak için oranın tercümanını getirtti.
Derdimizi tercümana anlattıktan sonra kral elimize yine para verip bizi geri gönderdi. Ben ve Halife Ömer, evimizin yolunu tuttuk, yolumuzun üstünde olan kervanhana uğradık, bizi krala gitmemizi nasihat eden oradaki hancı bizi görüp yanımıza geldi ve durumu sordu. Biz olan durumu anlatınca… hancı, Kral Nuşirevan’ın öyle biri olmadığını bu durumun içinde bir şeyin olduğunu bize söyledi. Hancı, kendisnin tanıdığı bir tercümanla bizi yine Kral Nuşirevan’ın yanına gitmemizi ikna etti.
Yanımızdaki tercümanla Kral Nuşirevan’ın bulunduğu saraya geldik. Ve oradaki askerler krala gidip iki arabın kendisiyle görüşmek istediğini söyleyince yine kralın huzuruna çıktık. Kral bizi görünce tanıdı ve yüzündeki ifadeden kızdığını anladım, bir dahamı para istiyorsunuz diye seslendi.
Para için buraya gelmediğimizi ifade ederek, krala develerimizin ve eşyalarımızın çalındığını anlattık. Kral “bu topraklarda öyle bir olay nasıl meydana gelir” dedi. Ve bizi sarayda iki gün boyunca misafir etti.
Sarayda geçen iki günün ardından sabah vakti kral bizi yanına çağırdı. Çalınan develerimiz ve eşyalarımızın hepsi oradaydı. Kral, “develerinizi ve eşyalarınızı alın, biriniz kentin doğu, biriniz de kentin batı kapısından çıksın ve bir daha buralara ayak basmayın” dedi.
İkimizde Kral Nuşirevan’ın bu isteğine anlam veremedik. Ben kentin batı, halife Ömer’de doğu kapısından çıkma kararı aldık. Kentin batı tarafından çıktığımda, kent girişinde bir sürü insanın toplandığını ve birinin idam sehpasında asılı halde olduğunu gördüm.
Orada toplanan kişilerden birine sordum bu şahıs neden idam edildi? cevaben “bu Kral Nuşirevan’ın oğludur. Buralara gelen iki kişinin deve ve yüklerini kasp etmiş” dedi. Kentin doğu kapısına gittiğimde orada da bize ilk tercümanlık yapan şahsın idam edildiğini gördüm.
Yani Kral Nuşirevan, oğlunu çete kurup hırsızlık yapmaktan, sarayın tercümanını da olayı yanlış tercüme ettiğinden ikisini idam etti.
Şimdi, Halife Ömer’den getirdiğin bu kemik üzerinde ne yazıldığını sordun değil mi.
Şu yazıyor…Amrr ! Nuşirevan’dan daha adilim bunu bilesin…
Vallahi Halife Ömer, bu sözüyle…adil ol Amr...yoksa seni Mısır’ın kapısına idama çekerim diyor. Onun için Camiyi yıkma talimatı verdim, arsanı istemiyoruz” deyince.
Yahudi, “sizin dininize girilir, camiyi yıktırmayın, arsada sizin olsun” deyip, Müslüman oldu.
Adaletin olduğu yerde herşey aydın olur. Adalet kişiye göre değil, kişinin hak ettiğini elde etmesi ve adaletin kişiye hak ettiğini vermesidir.
Şimdiki zamana bakacak olursak, adalette ileri mi, yoksa geri mi gidiyoruz… sizce…