Kaç gün oldu, bu yabancı şehrin ilaç ve ölüm kokan hastanesindeyim. Eylül yağmurlarını andıran gözyaşlarımı yine kendi içime akıtıyorum.
Yoğun bir beden acısı çekmeme rağmen, hasretlikten acılar içinde kıvranan yüreğimle, başka acılara tanıklık ediyorum.
Sana gelip gidiyorum diyorum, yüreğin ağlamasın diye yalan söylüyorum. Kolumda serumla sabahın ılık ışıklarına kadar adını sayıklıyorum. Oysa yanında olmayı ne çok isterdim. Hasta iniltileri acılı bir türkünün mısraları gibi.
Gecenin ilerlemiş saatinde kantine iniyorum, acılı bir kahve alıp acilin girişinde gelen hastaları izliyorum, en çok çocuklara içim yanıyor, üzerine kaynar su dökülen küçük bir çocuğun çığlığı kurşun misali düşüyor yüreğime.
Gelen hastaların büyük çoğunluğu, yoksul sınıfına mensup. Yanımda duran güvenlikçiye soruyorum ya buraya hiç zengin hasta gelmez mi?
Saatler geçiyor uykusuzluk beynimde yuva yapmış. Güneşin doğuşuna az bir zaman var, binlerce kilometre uzakta olsan da sanki yanımdasın, dokunsam sana yüreğin cennet bahçesine dönecek, sen dokunsan ölürüm sevincimden…
Bu kente özgü bir türkünün mısraları düşüyor aklıma…
“ Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar,
Ciğerim Yanıyor Aney Gözlerim Ağlar,
Benim Zalim Derdim Cihanı Dağlar.
Gezme Ceylan Bu Dağlarda Seni Avlarlar,
Anandan Babandan Yardan Ayrı Koyarlar.”
Yıllar oldu anadan babadan ayrı düşeli, bir sendin be ceylan gözlüm.. Güneş ufuktan aydınlatmaya başladı..Urfa dağları gözlerimin önünde, o dağların ardında sen varsın ben kurban, su değilsin ki ceylanların indiği pınar başlarında bir tas içeyim yüreğimi serinleteyim. Hasretliğin bu gün başka bir şekilde çöktü yüreğime, senin ayrılığın ana, baba ayrılığın benzemiyor gözlerim dağların ötesine takılmış, ceylan oluyorsun bir ara sonra vaz geçiyorum hiçbir ceylanın gözü senin gözüne benzemez.
Yanımdasın bir dokunsan ah bir dokunsan…
Bu dağlar hep böyle hasretliğin fotoğrafına mı benzer..Bu kentin insanları yara kavuşmak için, Hz. Eyyüp misali sabırla mı bekler. Hasretlik nedir, sabır nedir deseler aklıma gülüşlerin takılıyor, güneş hasretinden yana yüreğimi biraz daha yakıyor. Ben sabırla bekliyorum, Hz. Eyyüp misali cennetim olan sana kavuşmak için..
Kendi kendime diyorum mektep okusaydım, belki daha güzel sözlerle sana olan hasretliğimi cihana anlatırdım. Sana nasıl anlatsam; hani annesi yeni ölmüş yetim bir çocuğun ruh hali var ya işte öyleyim, ya da Leyla’sına kavuşamayan Mecnun’un, çöl fırtınasında ki arayışı gibi desem yada rüyasında sevdiğinin yanında olduğunu görüp sabah bunu bir rüya olduğunun farkına varan ben gibi hasretlik yaşıyorum.
Sonra kendime kızıyorum, süslü cümlelere ne gerek içimden geldiği gibi seviyorum seni ben, hasretliklerim bana benzer sevdama benzemez kimselerin sevdasına, sevdam bir anaya, bacıya, kardeşe, yalansız dolansız yüreğimde ki sen…
Yanımdasın bir dokunsan ah bir dokunsan… Suriyeli yetim küçük bir kız gibi ağlayacağım ben bu günde gece sabaha döndü. Sen yine dönmedin ceylan gözlüm Urfa dağlarının ötesinde kaldın hasretliğin yüreğimde.
Bu günde dokunmadan başlıyor hayatın temaşası… Aklıma arkadaşım demirci Mehmed’in şirinin mısraları geliyor;
Bir kadın sevdim biraz anaç
Bir kadın sevdim yüreğinde saklı kalmıştı gülüşleri..
Bir kadın sevdim ihtilalın sesiydi gülüşleri..
Sözün kısası ez kurban bende seni Demirci Mehmed’in yüreğiyle sevdim..
DOKUNSAN…?
Şükrü Dolaş
Yorumlar