Nerden başlayayım, nasıl anlatayım bilmiyorum. Yıllar önce bu memlekette güzel komşuluklar vardı, akşam hangi evde ne pişirilirdi komşular haberdardı. Adettendi, evde pişen kazanda komşunun da hakkı vardı. Komşunun kızına, ırzına yan gözle bakılmazdı. Komşunun kızına sevdalanmak ayıptan sayılırdı.

Nerden başlayayım, nasıl anlatayım bilmiyorum. Yıllar önce bu memlekette güzel komşuluklar vardı, akşam hangi evde ne pişirilirdi komşular haberdardı. Adettendi, evde pişen kazanda komşunun da hakkı vardı. Komşunun kızına, ırzına yan gözle bakılmazdı. Komşunun kızına sevdalanmak ayıptan sayılırdı.

Akrabalık kadar yakınlık sağlayan, psikolojik olarak insanın yaşamına değer katan kirvelik geleneği vardı. Kirvelik törenleri bir düğün havasına yapılırdı. Kirveden kız alıp verilmezdi. Okumayan çocuklarının elinden tutulur bir ustaya götürülürdü; “usta eti senin kemiğin benim” derdi çocuğun anne ya da babası. Hatırlarsın o zamanlar sen Türköz’ü ilkokuluna giderdin ben ise tarihi Ermeni ve Süryani ustaların zanaatına dayanan demirciler çarşısında en iyi ustaların yanında çıraklık yapardım. Sen iyi aydın bir mektepli ben, örse çekiç sallayan demirci.

Heso, keko şimdi her şey değişti. Bizim arzuladığımız gibi değil, zamanın dayattığı gibi değişti. Tek katlı toprak çatılı evlerimizin oluşturduğu küçeler yıkıldı. Yıkılan küçelerle birlikte o küçelerde yaşanan kadim dostluklar da yıkıldı. Kekom anlayacağın senin yüreğinin güzelliklerinin yansıdığı insanlık yıkıldı küçelerde. Kirvelik komşuluk duygularının üstüne tonlarca beton döküldü. Belediye Başkanı Hacı Yılmaz Fettahlı’ın Karacadağ’ın volkanik taşlarından yaptığı o sokaklar ya beton oldu ya da kanserojen asfaltlarla kaplandı. Küçe kalmadı, yağmur yağarken toprak çatılı damlardan gelen toprak kokusu hiç kalmadı. Ha unutuyordum az daha mevsimlerde değişti kekom. Eskiden kar yağardı Siverek’e, sende gördün o günleri gecede iki üç kez toprak çatılı evlerin karı temizlenirdi. Şimdi şehirde yaşayan çocuklar kar yağışını artık televizyonlardan görüyorlar. Kartopu oynayamıyorlar, kardan adam yapamıyorlar.

Kekom, para bulduğumuzda özelikle pazar günlerine denk gelirdi. Sen o dönemde liseye başlamıştın, ben demirci kalfası olmuştum. Sen biraz daha yaklaştın bana, beklide aramızdaki soğuk mesafeyi şarabın sıcaklığıyla gidermek için beni üzüm bağlarının perçinlerinde şarap içmeye davet ettin. O gün çok mutlu olmuştum. Aramızda bir tek sorun benim okuma yazmam bilmememdi. O gün okuma yazmayı öğreneceğime dair kendime söz verdim. Şarabın etkisiyle konuşman daha güzel olmuştu. İlk kez şiir okuyordun. Ne güzel şiirlerdi. Bu şiir Nazım’ın bu şiir Ahmed Arif’in bu şiir Şilili şair Neruda’ın ben ne Şiiliyi biliyordum ne de Ankara’yı çünkü benim dünyam Siverek’ti.

O gün bana söz verdin okuma yazmayı bana öğretecektin, sen fark etmesen de ben o gün çok mutluydum. Şu anda hiçbiri kalmayan üzüm bağlarının perçinlerin dibinden bana ilk harfleri öğretiyordun. O gün alfabesinde olan “Ali topu at, Ali topu tut. Ayşe Fatma’ya topu at.”  Kısa zaman içinde senden Zazaca “aferin la sana” demen, yaşamımda bir devrimin ilk kazanımları olduğunu bilmiyordun.

Kekom, belki sen bilmezsin ama ben dünyada tiyatro denilen bir sanatın olduğunu bilmiyordum. Siverek’te bir derneğin oyuncularının yazıp oynadığı “o bir militandı” tiyatro oyunun izleme şansını yakaladım.

Kekom; işin rengine bak, ben çekiçle orak yaparken sen kurşun kalemle resim defterlerine odunun ateşinin üstüne orak çekiç resmini çizerdin.

 

Tarihi gümrük hanı ya da üçgen parkta yoksulluğun nerden ve nasıl başladığını anlattığında, nasırlı ellerimi çeneme dayayıp sana hayran bakardım. Anlattıklarının hiçbirini anlamazdım, o zamanlar on beş yaşındaydım. Beni çoğu zaman muhatap almazdın.

Yaşım senden küçüktü belki o yüzden bana pek yüz vermezdin. Oysa o güzel yüreğinden diline yanşayanları anlamak istiyordum. O kadar güzel ve anlamlı cümleler kuruyordun ki ben anlamadığım için yüreğimde eziklik hissediyordum.

Kekom; bu sana ilk mektubum. Ben artık şiir okuyorum hatta yazıyorum. Mektuplarım gelmeye devam edecek, sana Siverek’ten yazmaya devem edeceğim.