Hafta sonu ÖSYM sınavı yapıldı. Öncellikle sınava giren herkesin amaçlarına ulaşmasını diliyorum.
Hafta sonu ÖSYM sınavı yapıldı. Öncellikle sınava giren herkesin amaçlarına ulaşmasını diliyorum. Tabi sıcak havada terden sırılsıklam yetişmeye çalışan gençlerin heyecanlarına ve korkularına üzülmemek elde değil. Bunun yanında elinde kuran okuyan, dua eden, gürültü yapmamak için adeta parmak uçlarına basarak sessizce dolaşan ve öğrencilerden daha fazla gayret gösteren ailelerin durumu da tam ders alınacak türdendi. O kalabalığın içinde de çoğu insanında hayat hikayesine tanık oluyoruz. Dün de bunlardan birine denk geldim. Bir sınıf öğretmeni hocamızda çocuğunu sınava getirmişti. Eğitimci olduğunu söyleyince imkanlar dahilinde rahat ettirmeye çalıştık. Tanıştık hocamızla. Hocamız mültecilerin yoğunlukta olduğu bir okulda çalışıyor.
Dediği ilk cümle;
Burada okul havası sezdim.
Şaşırdım
Hocam siz sınıf öğretmenisiniz. Sizinki okul değil mi dedim
Önce derin bir nefes çektikten sonra devam etti. Öyle bir dönem ki her doğru sözle söylenmiyor. Adeta gülmek ağlamanın mahkumu, ağlamak gülmenin gardiyanı gibi dedi.
Anladığım hal ve hareketlerin dili vardır ama yine de hocamızı konuşturmaya çalıştım.
Dertlisiniz hocam dedim.
Evet dedi.
Nedir hocam derdiniz dedim.
Başladı anlatmaya.
Bakın hocam dedi
İnsanlığın bizlerden başka kimsesi yok artık.
Her şeyine hissedarız,
Dertlerine de zevklerine de.
Baksanıza insanlıkta tümöre dönüşen gerçekleri kendi içinde muhafaza edip besleyenler, ne ahlaki, ne edebi, ne de adilane vasıfların derdine düşmüyorsa birbirlerine düşenlerin harcadıkları değerleri hesaplamak ve bedelini ödemek biz insan kalabilenlere düşüyor maalesef.
Nasıl hocam dedim.
Döndü bana ;
Bakın hocam geçen yıl Avrupa da bir anket yapılıyor. Anketin ana başlığı;” ülkemizde neden mülteci istemiyorsunuz?”
Verilen cevaplar;
-işsizlik artabilir
-Ekonomi bozulabilir
-Kriminal (polisiye) olaylarda artış olabilir.
-Kent kültürü bozulabilir
-Demografik yapı bozulabilir.
Allah’ını seversen hocam bizde hangisi bozulmadı dedi.
Döndüm hocama “kol kırılır yen içinde kalır” dedim.
Güldü ve bana döndü.
Aslında kırılan kol her zaman yende kalmaz,
Önce kendini,
Sonra kendine "benim "diyeni yırtar, parçalar.
Eğer Yen kirli, kol da kinli ise.
Her ikisini de koparıp atmaktır çare.
Baksanıza okuluma bile giderken farklı bir yere gidiyor gibiyim. Bozulmayan bir şeyimiz kalmadı. Bu okulun bozulmayan havası bile beni ziyadesiyle mutlu etti.
Peki çözümü nedir hocam dedim.
Çözümü;
Hata yaparken;
Hakimden önce biz kendimizi yargılayalım.
Cezamız ve mahkumiyetimiz bize zor gelmesin dedi ve ayrıldı.
Sonrasında anladığım kadarıyla bizim ülkece tekrardan özeleştirimizi yapıp doğru neyse o minvalde kendimizi revize etmemiz. Yoksa kuruduktan sonra güle su vermenin anlamı yoktur.