\nBen söyleyip kafanızı yormayayım, üç maymunları oynamaya devam… Korkular bir türlü cesarete dönüşemedi ki dönüşenlerin sonunu hepiniz biliyorsunuz, illaki benim yazmam gerekmiyor sanırım!
Ben söyleyip kafanızı yormayayım, üç maymunları oynamaya devam… Korkular bir türlü cesarete dönüşemedi ki dönüşenlerin sonunu hepiniz biliyorsunuz, illaki benim yazmam gerekmiyor sanırım!
Ya vallahi eli kalem tutanlar her şeyin farkındalar, aslında farkında olmak da güzel…
Her 10 Ocak’ta ayni sahne aynı şarkı, tam 9 yıl önce 10 Ocak çalışan gazeteciler günü dolayısıyla yazdığım yazı.
10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ
Bugün içimde tuhaf bir sıkıntı var, bu sıkıntı kişisel sorunlardan çok ülke sorunu ve mesleğimle ilgili daha doğrusu gazetecilik kimliğiyle ilgili sıkıntılardır.
Her mesleğin elbet kendisine özgü zorlukları vardır. Madenciler her gün Azrail’in nefeslerini enselerinde hissederek binlerce metre derinliklerde kara elması bir lokma ekmeğe dönüştürmenin çabasındadırlar, zira tersane işçileri de Azrail’e en yakın duran meslek grupları içinde değerlendirebiliniz.
Tersane işçileri kadar gazetecilik mesleği gelişmemiş veya az gelişmiş özellikle yalanın, talanın hâkim olduğu ülkelerde gazetecilik mesleği hem Azrail’e çalım atmak hem de sonrasında ayağın mahpushane avlusuna yakın meslekler duruma getirilmiş. (Tabi bazı gazeteciler için)
Bazı meslekler sadece bir lokma ekmek uğruna sürdürülmüyor, sevgiyle sürdürülen meslekler sevgilinin de adı oluverdiği için ekmek ve sevda karışımı bir meslek haline gelip zevkle yapılan mesleklerdir.
Gazetecilikte bu mesleklerden biridir. Ülkemizde gazetecilik ve basınla ilgili çağdaş bir düzenleme olmadığı için birçok yasal karışıklık çemberinde mesleğini icra eden birçok arkadaşımız zor koşullarda görev yapmakta. Özellikle yerel basın yani gazeteler ve bu gazetelerde çalışan gazeteciler her gün güç kaybetmekte, resmi ilan pastasından bir dilim almak adına mesleğinden ve yayın politikalarından ödün vermek zorunda kalıyor. Yasal düzenleme olmadığı için teknolojiden faydalanıp ya kopyala yapıştır sistemiyle, ya kurumların gönderdiği reklâm haberlerle ya da haber ajanslarına ödedikleri abone bedeliyle kendi dünyaları içinde kalıp sahaya çıkmayan, sahaya çıkıp işin tehlikesini birebir yaşayıp emek sarf eden çalışan gazetecilerin emeğiyle alın teriyle kendilerine gazetecilik kimliğini yakıştıranlar ya da kalabalık bölgelerde ayda yılda makineleriyle poz verenlerin aynı kategoride değerlendirilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Yasal düzenleme yok, can güvenliği yok, bol bol ucuz iş gücü var. Gazetecilikle alakası olmayan, yaşamında bir haber yazmayan, bir kare fotoğraf çekemeyenlerde yerel bir gazeteden sigortası yatırıldığı için günlerce Suriye’de rehin kalan, her an Azrail’in ıslık sesiyle nefesinin kesileceğine inanan Bünyamin Aygün ile aynı isimle anılmaları, mesleği uğrunda yaşamını yitirip özgürlüğü zincirlenen gazetecilerle aynı kimliği taşımaları acıdır.
İleri demokrasilerde bu mesleğin unvanını veren Türkiye’de olduğu gibi devletin basın yayın kurumları değil, o mesleğin sivil toplum örgütleridir. Her işte olduğu gibi eller Ay’a, Türk basını halen yaya..
Tüm bu olumsuzluklara ve yasalara rağmen mesleğini sürdürmeye çalışan, yeri geldiğinde hırpalanan, gazlanan, coplanan, el altında kelepçe gösterilip, küçük bir çocuğu korkuturcasına korkutulmaya çalışılan, kısacası mesleğinde ilerlemeye çalışan tüm gazetecilere her kesimin saygı duyması gerekir. Çünkü gün gelecek doktorluk mesleği gibi gazetecilerde sesinize ses vermek adına sizlere lazım olur diye düşünüyorum.
Dünyanın en güzel mesleği, insanları bilgilendirme mesleğidir. Bu mesleklerin başında ise gazetecilik gelir. Dünyanın en güzel işi olsa gerek tarihe not düşmek.
Yazımın başında de belirttiğim gibi. Bugün canım çok sıkkın, mesleğimizi sürdüren çok sayıda arkadaşım farklı haberlerle toplumun kafasında aşure kazanını kurup kirli bilgilerle kazanı karıştırmaya çalışmaları acı veriyor.
Türkiye’de son dönemlerde yaşananların hangilerinin yalan, komplo hangilerinin gerçek olduğuna sanırım bu haberlere imza atanlarda şaşırmış durumda.
Birçok belge bilgi maalesef gazeteciler tarafından araştırılıp bulunmuyor, her gurup haber metinleri ve görselleriyle birlikte haber masalarına taşıyor.
Canım sıkkın çünkü olup bitenlerden gazetecilik mesleği de siyasetçiler kadar yara alıyor. Vatandaşın hali daha kötü kime inanacaklarına şaşırmış durumdalar.
Gazetecilik zor olduğu kadar, sırat köprüsünden geçiş merasimine benzer. Doğruları, evet sadece doğruları insanlarla paylaşmak hem ekmek kavgası hem de insan olmanın gereğidir.
Günümüzde hızla gelişen iletişim araçları sayesinde bir yerde çalışan ve oturan gazetecilerde aynı isimle anılır oldu.
Bir haberin ayaklarını oluşturmak adına gazetecinin ayağından kara sular akarken günümüzde Google amca olarak ince ayarı ile kopyala, yapıştır iletişim devri almış başını gidiyor.
Allah sonumuzu hayır eyleye. Tüm zorluklara rağmen haber peşinden koşup halkı bilgilendiren çektiği fotoğraf, görüntü ve yazılarla tarihe gerçek tanıklık yapanlara selam olsun. Nice 10 Ocaklara.
Saygılarımla...