Suriye’nin başkenti Şam’da, Esad rejiminden kalma, Sednaya adında bir cezaevinde adeta işkence filmleri çekilmiş.
Tanıklarından, o tuhaf olayları dinlerken veya acı görüntüleri seyrederken adeta yüreğimiz daralıyor, içimiz kanıyor.
Pres makinalarının arasında sıkıştırılarak kemikleri kırılan, organları patlayan ve acılar içerisinde infaz edilen bu insanlar, Esad’a ne yapmış olabilirlerdi ki?
Elleri yukarıda askılarda, günlerce çırılçıplak bir halde asılı kalanlar mı dersiniz, oturamayacak kadar dar bir alanda günlerce ayakta tutulup ta felç geçirenler mi dersiniz, verdikleri ilaçlarla aklını yitirenler mi dersiniz?
Daha kim bilir ne tür işkenceler, zulümler ve katliamlar?
Sednaya cezaevinden çıkan bir kadın diyor ki; 19 yaşımda bekar olarak girdiğim cezaevinden, üç çocuklu bir anne olarak çıktım ve bu çocukların babalarının, kimler olduğunu da bu saatten sonra ne yapacağımı da bilmiyorum. Tek isteğim huzur içerisinde ölmek!
Esad’ın cezaevi sednaya’da sayısızca kere tecavüze uğramış, hayatı bitmiş kadınlardan bir kadın.
Bu yapılan zulümleri gördükçe insanın yaşam umudu kalmıyor, gelecek hepten kararıyor.
Gün geçtikçe anlıyorum ki, batılı devletlerin biz Müslümanlara bakış açısı hiçte iyi değilmiş!
Ve anlıyorum ki, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, yaşam hakları, kişisel haklar ve bildiğiniz her türlü ne kadar hak varsa biz Müslümanları, kapsam dışında tutuluyorlar.
Görüyoruz ki, konu Müslüman olan insanların hakları olunca, surat ifadeleri değişiyor, başka bir taraflara bakıyorlar ve yüz çeviriyorlar?
İki yüz yıldır, Müslüman ülkeleri işgal edip, katliamlar, işkenceler ve zulümler yapan, iki yüzlü batılıların, tek dişi kalmış canavarların sonu gelecek elbette.