Dün gece rüyamın misafiriydi, Siverekli Hamal şeyho. Nerden, nasıl sızdı sabah uykuma bilemedim. İyi ki sızıvermiş uykularıma, öleli çok olmadı, özlemişim Şeyhoyu. Kan ter içinde uyanmadım, Şeyho’nun rüyadaki gülümsemeleri yansımıştı yüzüme.

Dün gece rüyamın misafiriydi, Siverekli Hamal şeyho. Nerden, nasıl sızdı sabah uykuma bilemedim. İyi ki sızıvermiş uykularıma, öleli çok olmadı, özlemişim Şeyhoyu. Kan ter içinde uyanmadım, Şeyho’nun rüyadaki gülümsemeleri yansımıştı yüzüme.

Şeyho’nun gençliğini hatırlamam. Son on yılda tanıdım kendisini iyi ki tanımışım sevgili dostumu.

Köşk kıraathanesinin en erken müşterileriydik, Şeyho beden acılarından dolayı yatmadığı için, cami hocasından erken inerdi çarşıya, ben ise mesaiye başlamadan demli bir çayın keyfini çıkarmak için erken gelirdim kıraathaneye.

Zamanla sigara dumanından sararmış parmaklarıyla çayı ağzına götürürken, sigara dumanından sararmış bıyıkları da nasiplenirdi çaydan.

Şeyho çok az konuşurdu, buna rağmen yüzündeki çizgiler kendisini anlatan bir romanın sayfaları olduğu için Şeyho’nun yazgısını yazan feleğin hiçte iyi ve güzel şeyler yazmadığı anlaşılıyordu.

Şeyho gençliğinde amelelik yaparak yaşamını sürdürmüş, Siverek’in toprak çatılı taş evlerinin harcında Şeyho’nun alın teri vardır. Kendisi yıllarca bir evin hayaliyle yaşarken yüzlerce yuvanın kurulması için taş kırdı harç taşıdı.

İsyankârdı, asiydi, isyanını çok çalışmak, bazen de iki duble içerek bastırmaya çalışıyordu. Ölümlere tanıklık etmişti acılı yüreği, eşini yitirince bir daha evlenmedi. Karısının ölümü ve ardından kızının ölümüyle yüreğinde söndürülmesi zor yangınlar başlamıştı. Şeyho yüreğinin acısını bastırıp geride kalanlar için yaşamaya devam ediyordu, tabi adına yaşam denirse…

Her yoksul gibi soldan esen rüzgârlara kapılırdı. O dönemde Ecevit bir umuttu. Koyu bir Ecevitçi olduğu için 5 kız çocuğundan sonra doğan oğluna Ecevit ismini vermişti.

Yıllar geçince Şeyho’nun diğer umutları gibi, Ecevit umudu da boşa çıkmıştı. Yıllar sonra oğluna Ecevit ismini verdiği için pişman olmuştu.

İsyana durduğu zamanlar onun alkollü zamanlarıydı. Bir dubleden sonra memleketin ağalarına kafa tutardı, ikinci dubleden sonra kolorduya savaş açardı. Onu en çok sevip sahiplenen kafa tuttuğu ağaların desteğiyle kendisine ait bir evi olmuştu. Evine bende misafir oldum. Kadınsız ve küçük olmasına rağmen evin sıcaklığı insan kaynaklıydı.

Şeyho’nun çektiği acıları yazarsak ne yerimiz yeter, nede zamanımız yeter.

Siverekli Şeyhoların simaları, boyları farklıda olsa çektiği acıları ortak olup, ancak bu acılar ölünce biter.

Ben Şair Yılmaz Odabaşı’nın Siverekli Şeyho’lar için yazdığı şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum.

SİVEREKLİ ŞEYHO

Sokulsan rahmanların şeyho dağ rüzgârı kokardı

öpsen kıl'dı şeyho, koklasan duman

bilmezdi şalvarının renginin neden değiştiğini

ve kentte

duvar yazılarının neden eksildiğini…

siverek ovasına akşam inerdi

şeyho, avluda tütün sarardı geceleri

sorsam birilerine:

“-şeyho ne bilir!” derdi;

oysa

o,

bildiği kadar

ve bildiği gibi yaşardı

ilk mayıs sabahlarının güzelliğini

bozkırı

yağmuru

ve nal seslerini…

Daha çınlar kulaklarımda bir buruk ezgi

öksüzlüğümdü kuşatılmış siverek geceleri…

Ve akşam halen erken iniyor Siverek ovasına, şeyholar Ahirette olsalar bile bazen zuladan sızıverirler sevdiklerinin rüyalarına…