Siz hiç yüreğinizle oturup sohbet ettiniz mi? ya da yüreğinizle birlikte sevgi mahkemesi kurup beyin ve yüreğin yargılamasını yaptınız mı?
Siz hiç yüreğinizle oturup sohbet ettiniz mi? ya da yüreğinizle birlikte sevgi mahkemesi kurup beyin ve yüreğin yargılamasını yaptınız mı?
Sizi bilmem, ben sevdiğim insanlardan acı bir söz duyduğum zaman; gecenin karanlığına dalarım. Gecenin zulasında insansız bir köşeye çekilip, yıldızların şahitliğinde kurarım sevgi mahkemesini.
Mahkemenin tanığı, sıcak günün ardından esen serin bir rüzgâr gecenin sessizliğini bozan yaprak hışırtısı, günahın ve sevabın tanığı ise yıldızlar…
Mantığım yüreğime hesap sormaya başladı: Kaç kez dost eliyle hançerlendin, kaç kez keklik misali dost sesinin geldiği yöne yönelip kafeslendin, Her seferinde sana dedim; etme eyleme, haraç mezat satılıyor duygular, kibirle kirlenmiş insan yüreklerine kanma, aldanma dememe rağmen, sana yol gösteren, beni dinlemedin!
Yürek mahcup ve ezik bir tavırla mantığa karşı savunma yapmaya çalıştı; İnsanların Âdem ile Hava’dan geldiğini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun insanım diyenlerin kardeş olduğunu, yeryüzünde milyon yıldır insanlık kanununun işlediğini, beşeri kanun ile ilahi kanununu sen bana öğretmedin mi? Bu dünyanın bir misafir hane olduğunu, insanın misafir olduğu evde edebiyle konuklanacağını, çevresini kirletmeyeceğini, en önemlisi insanın insana muhtaç olduğunu, yardımlaşmanın, dayanışmanın, yetimlere, düşkünlere sahip çıkmanın, kimsesizlerin kimi olmamız gerektiğini sen bana öğretmedin mi? Ne hiddetleniyorsun mantık, sana uydum, tek suçum sana uymaktı!..
Mantık, yüreğin yapmış olduğu savunmayı alaycı bir gülümsemeyle karşılayıp; Bana uysaydın, şu anda şiddetli bir rüzgâra kapılmış dalındaki gül misali yaprak dökmezdin. Ben sana melekler ve şeytanların varlığından söz ederken, bu dünyanın misafirhane ve yaşamında bir imtihan olduğunu söylerken, iyinin ve kötünün var olduğunu anlatmaya çalıştım. Şimdi iyiyi ve kötüyü seçemeyen insanların sığındığı şu sözü söyleyeceksin” insanlar kavun mudur koklayarak olgunlaşıp, olgunlaşmadıklarını anlayayım. Oysa ikimiz birlikte hareket etseydik insanları koklama yerine hal ve hareketlerinden, yaşayış biçiminden, kaprislerinden, egolarından tanırdık koklamaya gerek kalmadan ve sen de gül yaprağı misali dökülmeden insanları anlardık.
Yürek suçluluk psikolojisiyle şöyle dedi; evet keşke seni daha iyi dinleseydim keşke dostu düşmanı ayırabilseydim.
Mantık, yürek karşısında zafer kazanmış bir komutan edasıyla sesini yükseltti; Bırak keşkeleri çıkaracaksın yaşamın içinden ….
Mantık üstünlüğün verdiği rahatlıkla yüreğe şöyle seslendi; birde tutturmuşsun yalınsız ve çıkarsız sevmeleri.. Bu güne kadar sevdin de oldu? Senin çıkarsız sevdiğin insanlar ağladığında yanında mıydılar? Tutturmuşsun ben sevgi hamalıyım. Kaç kez sana anlattım, sen Mevlana değilsin! Her insan Mevlana gibi insanı sevemez… Senin bedelsiz ve ölümüne sevdiklerin, seni anlamadığında bana sığınma. Sen yüreksin, ben mantık… İkimiz bütünleşemediğimiz sürece bir yanın hep yetim kalır böyle..
Yürek içinden gelen ilahi bir varlığın kuvvetiyle, geceyi inleten bir ses tonuyla mantığa dönerek şöyle dedi; Hazret-i Mevlana’ya sevgiyi aşılayan, yüce Rabbim neden bana o sevgiyi nasip etmesin? Keşkeleri çıkar içinden diyorsun, ben keşkeleri çıkarırsam, nasıl yanılıp anlayacağım, iyinin ve kötünün varlığını. Keşkeleri çıkardığımda bir ben kalacağım kendimle, o zaman seni de yitiririm, seni yitirdiğimde divaneye döner adım.
Mantık hiddetlendi yüreğe dönerek şöyle dedi; o zaman her yanıldığında benim dergâhıma gelip ağlama…
Yürek gülümsedi; Aldanıyorsun mantık, bana yapılan kötülüklere ağlamıyorum, her gün kaybettiğim ve gün geçtikçe sayıları azalan iyi yüreklere ağlıyorum…