Birileri bizi dinliyor mu? Sorusu Türkiye’de yaşayan birçok insanın kafasını karıştırmaya devam ediyor.

       Birileri bizi dinliyor mu? Sorusu Türkiye’de yaşayan birçok insanın kafasını karıştırmaya devam ediyor.

     İlgili, ilgisiz her insan telefonunun dinlendiği ve ya birileri tarafından izlendiği duygusuna kapılmış.

      Geçtiğimiz günlerde okuma yazması olmayan bir bayan birilerinin yardımıyla benimle konuşurken şebekelerin gidip gelmesinden dolayı telefondaki ses ritminde ki bozukluğu fark eden bayan yanındakine şöyle diyordu’’Şükrü ağabeyin telefonu dinleniyor!”

      Düşüne biliyor musunuz, bunları diyen başkasının yardımıyla bana ulaşan okuma yazması olmayan bir bayan varın eğitimli insanların bu konuda yaşadığı olumsuz psikolojik durumu siz düşünün…

       Her kesin bu dinleme fobisine kapılmasının elbet birçok nedeni var. Bu ülkenin insanları insan hak ve hukukuna yakışmayan birçok uygulamaya tabi tutuldular.

        İzlenme ve dinlenme korkusuna kapılanlar aslında boşuna korkup edişe ediyorlar. Şahsen beni kim dinlerse dinlesin benim yasa dışı hiçbir görüşmem ve eylemim olmadıktan sonra. Birde işin ahlaki yönü vardır, bir başka insanın özeline girmek dinlemek izlemek bence röntgenciliğe girer buda ahlaki değil.

       Bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın dinlendiğine inanmıyorum.

       Bu ülkede  olağan üstü  hal dönemleri yaşandı.Dinleme  korkusu  çok eskilere  dayanıyor.

 1970’lı yıllarda Siverek’te yaşanmış bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

        Önce sıkıyönetim ardından askeri darbe.1970’lı yıllarda üniversite okuyan üç Siverekli genç, okudukları okullarda gözaltına alınırlar.

         Gözaltı süresince akıl almaz işkencelere maruz kalan Siverekli gençler çıkarıldıkları askeri mahkemede suçsuz oldukları kanıtlanınca serbest bırakılırlar.

        Memlekete gelen üniversiteli gençler. Hürriyet caddesi üzerinde bulunan Lezgonun parkında  bir araya gelip çay içiyorlar. Sohbetlerinin konusu sorguda maruz kaldıkları gayri insani muamele ve işkenceler…

          Konuşanlardan bir ani bir hareketle sus işareti yapıp yavaşça” hüşşş…” der. Sohbet bıçak gibi kesilir buz gibi bir hava eser masada. Herkes korku ve suskunluk içinde.

          Bir müddet sonra içlerinden bir konuşmaya başlar” ya arkadaşlar ne oldu çevremizde kimse yok, diğer masalar bizden uzakta, kimse konuştuklarımızı duymuyor, konuştuklarımız yasadışı değil neden korktuk bir anda hepimiz sustuk!”

         Sus işareti yapan arkadaşları konuşmadan masanın çevresinde dolanan tavuğu eliyle işaret ederek susmalarının nedeninin tavuk olduğunu söylemeye çalışır.

         Masadakiler kısa sürede korkuyu üzerlerinden atıktan sonra. İçlerinden biri:” ya arkadaş bir tavuk bile bizim sohbeti böldü, niye korktuk ki?  ”

          Sus işareti yapan arkadaşları korkusunun nedenini şu cümleyle anlatmaya çalışır” hiç belli olmaz bakarsın tavuğun bir yerine alıcı yerleştirmişler””

          Baskı ve korku imparatorlukları her dönemde insanları yıldırıp korkutmuştur.

          1970’li yılardan sonra yaşanan 1890 Askeri darbe ve darbenin anti demokratik yasaları uzun yıllar insanlarımızın hafızasında kaldı.

           Baskı ve şiddet hepimizin psikolojisini olumsuz etkiledi. Nasıl etkilemesin ki, yüzlerce insan delilsiz ve iftira sonucu mağdur edildi. İnsanlar en masumane sohbetlerine bile yasak koydular.

        Yasaklar yüzünden tavşanların yaşadığı korku ve ürkeklik psikolojisi birçok insanı sardı.

        Bunun içindir ki birçoğumuzda acaba soruları halen eteksini gösteriyor.

         Aradan geçen yarım asra rağmen halen çevremiz ki tavuklar bizi ürkütüyor.

          Acabaların olmadığı her kesin özgürce düşüncelerini  ifade ettiği bir ülke  dileğiyle…

                                                            Saygılarımla