Urfa denince akla ilk gelen şey acıdır.

Urfa denince akla ilk gelen şey acıdır.

Çiğköftenin acısı, lahmacunun acısı, yemeklerin acısı derken her yemeğe isot katma hikayesidir bu.

Tadına doyum olmaz bu acının kaynağı ise kırmızı biberdir.

Havalar ısınmaya başladı mı kırmızı biberin yolunu gözleriz.

İlk hasat fiyatları cebimizi yaksa da “acıyı seven fiyatına katlanır” deriz.

Gün geçtikçe tezgahlarda bollaşır, kırmızı biberi yedikçe yeriz.

Ağustos ayının sonlarına doğru kırmızı biber ile ilgili hesaplar yapmaya başlarız.

İsot yapımı, isot reçeli yapımı (biber salçası), pul biber yapımı, biber kurutma derken, yer gök biber kırmızısına döner.

Hem yeriz hem de kışlıklarımızı hazırlarız.

Böyle bir aşk, böyle bir tutku, böyle bir heyecan yok.

Kırmızı biber mevsiminde tatlı bir telaş alır bizi.

 

ACI BAĞIMLILIK YAPAR

Dışardan bakıldığında ilginç bir şey gibi görülse de yaklaştıkça sizi içine çeken, bağımlılık yapan bir acının döngüsünde bulursunuz bir anda kendinizi.

Belirli bir süreliğine Urfa’mıza gelenler ilk başta bu olayı şaşkınlıkla izleseler de buradan gittiklerinde en çokta isotumuzun acısını özlüyorlar.

Şanlıurfaspor’da forma giymiş milli futbolcu Batuhan Karadeniz’de kırmızı biber sevdasını şöyle anlatmıştı; “Urfa’ya geldikten iki hafta sonra biber ve patlıcan közlemek için, fırın sırasında buldum kendimi.”

Biberin, acının, isotun şehri Urfalılarında dediği gibi;

 “Aman dikkat! Acı bağımlılık yapar.”