Hepiniz yaşamınızın belli dönemlerinde geçmişinizle hesaplaşmışsınız, artılar eksiler yitirdiklerinizin hesabını yapmışsınız.

 

        Hepiniz yaşamınızın belli dönemlerinde geçmişinizle hesaplaşmışsınız, artılar eksiler yitirdiklerinizin hesabını yapmışsınız.

       Yaptığınız hesaplarda eminim ki en çok ta uğruna savaştığınız insanların sizi kahpece arkadan vurmaları ve ihanetleridir.

        Bu coğrafya toprağında yeşeren güllerde acı ve çilenin kokusu vardır. Toprağında yetişen Yaban dikenleri daha bir hoyrat yaralar insanın yüreğini.

        Birbirine benzer buraların insanı tenleri hoyrat güneşte kararmış dudakları bir lokma ekmek uğruna susuz toprak misali çatlaktır.

       Bu coğrafyada Benim kuşağım en çok acıyı ve ihaneti Eylül aylarında yaşadı.

       Eylül aylarının acımasızlığını, önce ki hafta sonu bir parkta çayımı yudumlarken çınar ağaçlarından düşen yaprak taneleri aldı beni benden..

       İçim dolu, öfkem Karacadağ’a sımaz olmuş.

       Beynimde;

  Neden?

Boş ver!

Unut gitsin! Cümleleri dolaşırken gözlerim kuruyan yaprakların ahenk içindeki düşüşüne takıldı.

        Kalem ve not defterimi çıkardım. Hesabına daldım hayatımın.

        Meğer beni çınar ağacının yaprağı misali solduran bu acımasız eylül aylarıymış.

       Annemin sevgi bahçesinde bir gülken, hoyrat bir bahçıvanın darbeleriyle koparıldım dalımdan.

        İlk aşk ihanetini Eylülün hazanında yaşadım, Yıllarca sızlattı yüreğimi.

         Çocuksu ve masum düşerim, umutlarım, kalem erbabı cellâtlar konseyinde idama mahkûm edilerek bir Eylül sabahında asıldı darağacına.

          Korkularımla beraber yüreğimde büyüdü Eylül ayının soğuk gecelerinde. Uykularım bir cellâttın balta darbeleriyle bölündü, insan çığlıkları, feryatları geceyi sabaha gebe bıraktı.

          Kutsallığına inandığım insanların, birer soytarı olduklarını Eylül aylarında gördüm.   

   Arkadaşını bir lokma eğmeğe, bir sigara dumanına satanları, yani insan müsveddelerini gördüğümden işte o zaman öğrendim; dünyanın en yüce varlığı olan insanların bazen en aşağılık yaratık olduğunu.

        Eylül ayı ve çınar yapraklarıyla ilgili ne çok yazacaklarım varmış meğer Önümdeki not defterinin üç yaprağı dolmuş bile. Düşen her yaprak bana bitmiş bir sevdayı ölmüş bir dostluğu hatırlatıyor.

           Gelen çaylar, dolan sayfalar. Yazarken bile kendime kızıyorum, içimde kilerini yazamıyorum oysa neler yaşadım. Yaşadıklarımı  yaşımla  çarpıyorum  90 yaşındaki bir adamın yaşamayacağı hadiseleri  sığdırmışım yorgun yüreğime..

      Evet, yorgunum, yüreğim isyanda ve aklıma geldikçe yüreğini sevgi hanesi gösteren sahtekârların aslında yüreklerinin bir kar-hane olduğunu, sevgilerin saygısızlıklara dönüştüğünü gördükçe yüreğimin öfkesi kabarıyor.

          Bir ara bırakıyorum yazmayı.

          Silmek istiyorum yüreğimdeki acıları, koparmak istiyorum takvim yapraklarındaki Eylül aylarını…

           Kendi kendime kızıyorum; yaşadığım birçok haksızlığı, saygısızlığı hak etmedim.   

   Neden?

   Dedikçe dişlerimi dudaklarıma geçiriyorum dudaklarımdan sızan kan, çay bardağının kenarında koca bir leke bırakıyor.

          Kalemi kırmadan, beni hep ağlatan Eylül aylarından, yüreğimde yücelttiğim alçak isimleri silip atmak istiyorum.

           Şereften, onurdan, saygıdan yoksun insancıkların isimlerini bir kâğıda yazıp çakmağı çakıyorum!...

          Ardından  kırıyorum kalemimi!.

          Şunu çok iyi bilin ki ben o eski ben değilim…

   Önce  sizi öldürdüm yüreğimde..

   Sonra bir daha o acıları yaşamamak adına kendimi öldürüyorum azar azar.

   Varsın sizin olsun, benim için hüzün olan Eylüller...