Bayramın ardından memleketimden manzaralar. Kaçan kurbanların o acınacak görüntülerini saymasak neler oldu bir bakalım.
Bayramın ardından memleketimden manzaralar. Kaçan kurbanların o acınacak görüntülerini saymasak neler oldu bir bakalım.
-Basında manşet hem de sevinç içinde (!) Şanlıurfa da yollar için kasis alınacakmış. Urfalının deyimiyle “malamıney”. Önce beyinlerde kasis oluşturmayı neden denemezler bir türlü anlam veremedim. Bu kasis nasıl mı olur. Eğitimle, bilinçlendirmeyle ve trafik akışının düzgün sağlanmasıyla olur. Ama biz müjde verir gibi kasis alımını ön plana çıkarıp yine kafamızı kuma gömmeyi seçtik.
-Göletlerde kanalda boğulmalar son sürat devam etti. Anlamadığım nokta hiç mi ders ve önlem alınmaz. Hep böyle anne babaların içi mi yanacak. İnsanların bu sıcakta serinlemek için suya girmeleri gün gibi aşikarken neden bunun için önlem alınmaz ve her sene insanların yüreğinin yanmalarını seyirci gibi izlersiniz.
-Tam hijyen ve insanların kurbanlarını sağlıklı bir ortamda kesmeleri ve bayramlarını huzurlu eda etmeleri beklenirken elektrik ve su kesintileri cabası. Ne hijyen kaldı ne de etleri soğutucuda muhafaza işi. Üstelik koyun sürüsü bakımından Türkiyede 3. (!) Sıraya çıkmışken.
- Ya bu kavgalara ne demeli. Her yerde kan revan. Her yerde feryat figan. Hani bayramın kardeşlik, af, mağfiret, küskünlüklerin sona ermesi ve hoşgörünün yoğun olması gereken o manevi hazzı ve havası. Bayram günü bile kavga ediyorsak. Bir birimizin malına canına zarar verip kanını akıtıyorsak, sahi nerede kaldı bizim Müslümanlığımız ve bayramımız.
- Peki ya işçi çocuklara ne demeli. Herkes bayramlıklarını giyerken onlar tarlada, bağda, bahçede ve sokakta ekmek parası peşinde. Hani çocuklar ve gençler bizim geleceğimizdi. Eğer samimiysek bunlara reva gördüğümüz gelecek bu mu. Bunlar için şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekmez mi ?
Yani kısacası nerden tutuyorsak elimizde kalıyor maalesef. Hele özellikle pandemi yine yükselişe geçmişken yetkililerin hiçbir önlem almaması ve halkında duyarsız kalması inanılır gibi değil. Kısacası herkes haybeden öylesine ve kim nasıl tutturmuşsa öyle bir yol tutturmuş gidiyor. Yani tabiri caizse ;
Hilekâr hilesine,
Sahtekar yalanına,
İman eden Mevlâ'sına güvenir.
Herkesin gücü, güvendiği yer kadardır. Diyor her şeyin bir an önce olması gerektiği olmasını umuyor saygılar sunuyorum.