Bir süre sonra, Hiç bir şeyi değiştiremeyeceğini anlıyorsun Geçmişe dönmek mümkün olmuyor Zamansız yıkılan hayallerin enkazından çıkamıyorsun. Yorgunluğun gözlerinde okunur ama halinden kimse anlamaz maalesef. Yutkunursun acılarını...
Bir süre sonra,
Hiç bir şeyi değiştiremeyeceğini anlıyorsun
Geçmişe dönmek mümkün olmuyor
Zamansız yıkılan hayallerin enkazından çıkamıyorsun. Yorgunluğun gözlerinde okunur ama halinden kimse anlamaz maalesef.
Yutkunursun acılarını hüzünlerini anlam veremediğin bir dünyada anlaşılmayı beklersin.
Ağzının tadı yok, yediğin içtiğin boğazına dizilir hayallerin ağlar ve anıların umutların yok olur.
Elden bir şey gelmez çaresizce beklersin..
Oysa kirlenmemek için çaba harcarken ne çok kirleniyoruz..
Ruhlarımız, kalplerimiz, bedenlerimiz kirlenmesin diye ne büyük acılar çekiyoruz..
Değiyor mu..? Acaba ...
Tabi ki değmiyor..
Pis bir dünyanın temiz insanları olamıyoruz işte..
Kendisine çalışanı sınıfta bırakan bir tezat süreç. Adına da hayat diyoruz iste..
Hayat,
Nasıl da hızlı geçiyor bir bilseniz...
Bazen şaşırdığımız oluyor. "Ne çabuk geçti" diyerek üç saniyelik bir şaşkınlık ve sonra yürümeye devam ediyoruz.
Ağır aksak, yürürken, ruhumuza ve bedenimize baskı yapan onca çöp yığını arasında yaşam mücadelesi veriyoruz. Çoğunu yaşamın gereğiymiş gibi omzumuzda taşıyoruz.
Dert, tasa, stres hepimizin ruhunda.
Hafifletmek için yanımızda taşıdığımız ağrı kesiciler, kalbimizden eksik etmediğimiz umudumuz ve kafamızın içinde sürekli konuştuğumuz yalnızlığımız...
Dert ortağımız bunlar değil aslında.
Hayatın ne kadar hızlı geçtiğini fark edip onunla yarışabilecek kadar güçlü olmalıyız. Hem de
dertlerimizi alt edecek kadar güçlü koşmalıyız yarınlara. Hayatı; gördüğümüz, yanından geçtiğimiz, konuştuğumuz, dokunduğumuz, sevdiğimiz, sevemediğimiz herkesle her canlıyla paylaşmalıyız.
Ve...
Kafamızı arzuladığımız yaşam çizgisinden kaldırıp, dünya'nın küçük hesaplarıyla yok olmak yerine, dünya'ya bizi sonsuzluğa götürecek güzellikler bırakmalıyız...