Önce Ülke gündemi sonrada Şanlıurfa’nın gündeminden gördüklerimizi ve duyduklarımız dilimizin döndüğünce aklımızın yettiğince irdelemeye çalışalım. Öncelikle şu meşhur İstanbul sözleşmesi için gerek yazılı gerekse görsel basından gördüklerim ve duyduklarımdan başlayalım.

Önce Ülke gündemi sonrada Şanlıurfa’nın gündeminden gördüklerimizi ve duyduklarımız dilimizin döndüğünce aklımızın yettiğince irdelemeye çalışalım. Öncelikle şu meşhur İstanbul sözleşmesi için gerek yazılı gerekse görsel basından gördüklerim ve duyduklarımdan başlayalım.

Yine fırtınalar kopuyor. Bu sözleşme imzalanırken muhalefet iktidarı hainlikle, ülke gerçeklerini bilmemekle ve özellikle kadınları sabote etmekle suçluyordu.Tabi imzalayan iktidarda kendilerince ülkenin menfaatleri bunu gerektiriyor. Buna imza atanlardan Allah razı olsun diyordu. Muhalefetin geri kalmışlığından dem vuruyor. Kadın haklarını bu sözleşmeyle garanti altına alındığını üstüne basa basa söylüyordu.  Peki bu süreçte ne oldu. Kadınlar yine artarak hunharca öldürüldü. Değişik tipler ve haklar türedi. Ve muhalefet bak gördünüz mü biz dedik dinletemedik diye ortalığı ayağa kaldırıyordu. Çok geçmeden bu sözleşme iptal edildi. Yine herkes ayakta. Bu sefer muhalefet niye iptal ediliyor diye ayakta. Kadın hakları yok ediliyor diye ortalığı ayağa kaldırıyor. Bu sözleşmeyi iptal edenleri vatan hainliğiyle suçluyor. Ve daha önce bu sözleşmeyi kim imzaladıysa Allah razı olsun diyenler, şimdide bu sözleşmeyi kim iptal ettiyse Allah razı olsun demekte. Bizlerde halk olarak kime Allah razı olsun diyelim diye şaşırmış durumdayız.

İmzalanınca yaygara koparanlara mı ?

Yoksa iptal edilince yine yaygara koparanlara mı ?

Veya İmzalanınca zafer kazanmış gibi poz verenlere mi ?

Yoksa iptal edilince yine zafer kazanmış gibi poz verenlere mi ? 

Aslında Allah hepinizden razı olsun (!). Neden derseniz bu milletin kafasını bu kadar karıştırdığınız için. Çünkü bakıyorum iptal edilince de kıyamet kopuyor. İmzalanınca sevinenler bu sefer iptal edilince yine seviniyor.  O süreçte kadın hakları baz alınıyordu. Kadın dersen o süreçte de hunharca katledildi. Sözleşme iptal edilince de katledildi. Gerçekten ne fark etti merak ediyorum. Ve artık bu milletin genetiği ve öz değerleriyle oynamasanız diyorum.

Gelelim güzel memleketim Şanlıurfa’ma Bir caddede çalışmalar vardı. Banketler yapılıyor. Daha önceki bankete bakıyorum bir sıkıntı yok. Ama galiba boyası kalkmıştı o döşenen parke taşlarının(!). Hani haklılık payı arıyorum ya. O yüzden olabilir dedim. Buraya kadar güzel. Sonra birde baktım kazılıyor. Sordum hayırdır diye. Yoldaki asfalt da kaldırılıp tamamı taş döşenecekmiş onun için kaldırıldı denildi. Bir ay önceki dünya kadar para ve  emek çöpe gitti. Hadi onu da hoş karşıladık. Birde ne görelim çalışmalar bittikten sonra yine bir kazı tesisat döşemesi. Ve tabiki sakinlerin sıkıntıları şikayetleri ve kışın çamurla mücadeleleri arttı. Hadi onu da yaptınız bari düzgün bir durak koyun oraya. Çok ilginç bir durak konuldu. Direk şeklinde. Yaz ve kış işe yaramayan türden. Sonra elektrik sorunu, sabahın 6 sı. Yaşlı amca camiden geliyor. Benim gördüğüm 1 saat aşağıda beklemek zorunda kalıyor bu soğuk havada. Neymiş efendim elektrik yok. Asansör çalışmıyor. Sonra neymiş halka hizmet hakka hizmetmiş. Hadi ordan demek dışında bir şey aklıma gelmedi. Sadece yaptığınız milletle alay etmek. Sonrada memleketimin görsel basını çıkar bunlara  methiyeler dizer. Sahi neyin karşılığında. Yada milleti niye yanlış haberlerle yönlendiriyorsunuz. Eğer basınsanız her şeyi doğru yada yanlış halka aktarmak görevinizdir. Biraz bunun farkında olun. Hele birde mahalle muhtarlarını haberlere siyasilerin yanında çıkartmanız yok mu ? az kalsın onların yerine kendiniz siyasileri pohpohlamak için mikrofona sarılacaksınız. Yapmayın beyler.  Etmeyin lütfen.

Bakın…

Hayat; yürümesen de yerinde say der.

Küçük adımlar atarız zamana karşı.

Attığımız her adımda, aslında hayata imzalar atarız.

İyi ya da kötü...

Hatalar da hayata dahil.

Ama…

İnsanlık bir başka. Aldığınız sorumluluk bir başka. Veya getirildiğiniz makamların sorumluluğu bir başka. Çünkü her ne göreviniz varsa emanettir. O emaneti de günlük menfaatlere kurban etmeyelim.

Sonuç olarak günlük menfaatlerle yitirdiğimiz yarınımızı hem de büyük bedeller ödeyerek yok ediyoruz. Menfaatimiz icabı kaybedince kabullenebilme, gerçeklerimizle yüzleşebilme ve yanlış yapana hoşçakal diyebilme cesaretini gösteremiyoruz. Ve bunları yapamadıkça da yıkılan, savrulan ve yaralanan yine biz oluyoruz. Bu yüzden artık kendimize gelelim diyorum. Yanlışa da doğruya da gerekli önemi verelim diyorum. Sağlıklı günler temennisiyle saygılarımı sunuyorum.