Bu hafta okullar açıldı. Keşke hayat onlara aldıkları eğitimin karşılığını verecek kadar cömert olabilse. Keşke onların eğitimdeki zorluklarını fark edebilecek idarecileri ve yöneticileri olsa. Çünkü kalitenin mumla arandığı bir...

Bu hafta okullar açıldı.

Keşke hayat onlara aldıkları eğitimin karşılığını verecek kadar cömert olabilse.

Keşke onların eğitimdeki zorluklarını fark edebilecek idarecileri ve yöneticileri olsa.

Çünkü kalitenin mumla arandığı bir özel okul furyasının içinde velilerin bütün kazancı eğitime gidiyor.

Eğitimin öznesinin para olması ne acı! Şaka gibi yani.

Ayrıca bu sürece dikkat edelim. Çocukların, yaz tatilini öğrenmeden kopma olarak algılamalarının önüne geçmeliyiz. Öğrencilere uzun tatiller yerine daha kısa süreli tatiller vermek gerekir. Örneğin öğrenim dönemi üç döneme çıkarılabilir. Böylece çocuklar okul ortamından motivasyon kaybı yaşayacak kadar uzaklaşmamış olur. Öğrencilerin, okuldan ve arkadaşlarından uzun süre ayrı kaldıkları için sosyal ve duygusal uyumda, arkadaşlık ilişkilerinde sorunlar yaşayabilir. Bunların yaşanmaması için ebeveynler çocukları tatil süresince tek başına bırakmamalı ve tatillerini planlamalıdır. Tatil sonrası, çocuklar için okula uyum sağlamada ilk haftalar çok önemli, olumsuz ve uyumsuz bir başlangıcın olumsuz ve uyumsuz bir eğitim-öğretim döneminin geçmesine neden olabilir.

Tatil sonrasında öğrencilerin okula uyum sürecini kolaylaştırmak adına öğretmenlerin de dikkat etmesi gerekli hususlar vardır. Çocuklar için tatil özgürlük ve serbestlik, okul ise düzen ve disiplin demektir. Bu düzen ve disiplin algısı çocukları kaygılandırabilir. Öğretmenler ve aileler okulun sadece kurallar ve disiplin ortamı olmadığını çocuklara hissettirmelidir. İlk haftalar derslerde bilgiden çok yaşantısal etkinlikler ve grup çalışmaları ile keyifli bir sınıf atmosferi oluşturulmalıdır. Her şeyden önce çocukların merakı celbedilmeli, dersi pasif şekilde dinlememeli, aktif katılım sağlanılıp yönlendirebilmeli. Okullarda rehber öğretmenler ve sınıf öğretmenleri işbirliğinde Uyum Haftası etkinlikleri yapılmalıdır. Bunun için daha çok öğretmene, daha küçük sınıflara ihtiyaç var. Yani 40 kişilik sınıflara 60 kişilik öğrenci kalabalığıyla zaten mümkün değil bu anlattıklarımız. Ders içeriği yaşama daha yakın olmalı. Psikoloji, sosyal bilim daha çok yer bulmalı, ahlaki davranış ön planda olmalı.. Okul bahçeleri, oyun bahçeleri olmalı, öğretmenler çocuklarla birlikte oynamalı. Yemyeşil alanlar olmalı. Hayvan da olabilir. Sözüm geçseydi okulları böyle şekillendirirdim. Bunlar yapılmazsa; Yabancı kelimelerin havada uçuştuğu bir eğitim sisteminde çocuk sabah sabah servise binip niye okula gitsin ki ?

Gittiği yerde ne var, ne bekliyor onu? merak edeceği, uyuyamayıp sabahı zor edeceği bir şey mi var ? Gidecek, her ders 40-50 dakika çocuk kıpraşmadan mum gibi oturacak,

Hem niye otursun ki bu çocuk, çocuk oturur mu, oturmalı mı ? tabiki oturmamalıdır. Çocukların bir hedefi olmalı, özlediği hayvanı, büyümesini merak ettiği ağacı, meyvesi. Yani çocuk mutlu olacak okula gittiğinde. Mutlu olmazsa okula niye gitsin. Eğer bunu sorgularsa yandı gülüm keten helva. Bakın bugün çoğu gelişmiş ülkelerde sınıf kavramı ortadan kalkmış durumda (Finlandiya). Çocukları önce topluma entegre ediyorlar sonra da yeteneğine göre yönlendiriyorlar. Çocukta boş şeyleri öğrenmekten ziyade hem yeteneğinin gelişmesine hem de topluma entegre olmanın ötesinde topluma faydalı bir birey olmanın hevesinde oluyor. Bizdeki gibi tabiri caizse yarış atlarına benzemiyorlar. Yani Çocuklar doğadan toplumdan koparılmamalı. Yaşadığı hayatı ve çevreyi bilmeli ve yaşayarak öğrenmeli hayatı ama bizde tam tersi. Ailelerde dört duvar ve karneye göre hayırlı ve değerli evlat mantığından ziyade çocuğun düzenini, okullar açılmadan birkaç hafta öncesinden, okula göre yeniden düzenleyebilirler. Bu dönemde uyku düzeni, beslenme alışkanlıkları, boş zaman aktiviteleri okula göre düzenlenirse çocukların uyum süreci de kolaylaşacaktır. Okul ihtiyaçlarını karşılamak için ailece alışverişe çıkılarak çocuğun yalnız olmadığı hissi sağlanabilir.

Sonuç olarak çocukluk, kişiliğin anavatanıdır. Onların özgürlüğünün sınırlarında tutsaklığa yer yoktur. Onlara önce okula sonrada hayata doğru bir şekilde hazırlamalıyız ki geleceğimiz olsun. Ve lütfen geleceğimizi karartmayalım diyorum.